Sepetim (0) Toplam: 0,00TL
İmparatorluğun Açlıkla İmtihanı

İmparatorluğun Açlıkla İmtihanıOsmanlı Toplumunda Kıtlıklar (1560-1660)

İndirimli Fiyat : 171,50TL
k-133
362279
İmparatorluğun Açlıkla İmtihanı
İmparatorluğun Açlıkla İmtihanı Osmanlı Toplumunda Kıtlıklar (1560-1660)
171.50
Zafer Karademir
373 sayfa
1.Baskı:Ekim 2014
2.Baskı: Ekim 2017
245.₺
Tarih ve Coğrafya Dizisi 
ISBN : 978-605-105-134-5
 
Yeniçağda insanlar pek çok doğal ve beşeri afetle mücadele etmek zorunda kaldı.  Özellikle Akdeniz ve çevresinde yaşanan seller, kuraklıklar ve aşırı soğuklar ile kitlesel savaşlar ülkelerin sosyal ve iktisadi bünyelerinde tamiri zor yaralar açtı. Üç kıtaya yayılan devasa büyüklüğüyle Osmanlı İmparatorluğu da böyle çetin dönemlerden geçti. İmparatorlukta ortaya çıkan ve 16. yüzyılın ikinci yarısı ile 17. yüzyılın ilk yarısını kapsayan ağır bunalımlar sonraki yüzyılların dokusunu etkileyecek derecede ciddi kayıplara neden oldu. Tüm bu gaileler arasında gerek imparatorluk yetkilileri gerekse tebaa sosyal yapının çözülmemesi ve ekonomik istikrarın bozulmaması için ellerinden gelen tüm imkânları kullanarak bu kriz süreçlerini en az hasarla atlatmaya çalıştılar. Neyse ki işlenmemiş büyük arazilerin varlığı, değişen iklimsel veriler ve imparatorluk idarecileriyle halkın ortak çabaları sayesinde, ekonomik ve sosyal bünye büyük sarsıntılar geçirmeden kriz dönemlerinden çıkılabildi. Bu çalışma adı geçen bir asırlık dönemde Osmanlı ülkesinde yaşanan darlık ve kıtlık buhranlarını, sebep ve sonuçlarıyla birlikte incelemeyi amaçlıyor. Kuraklık, sel, çekirge istilası gibi doğal; stokçuluk, kaçakçılık ve savaş gibi beşeri sebepler yüzünden ekonomik krizlere ve ardından açlığa sürüklenen ülkenin, bu şartlardan kurtulmak için yaptığı mücadeleler, merkezi ve yerel idarecilerin harcadığı çabalarla, vakıflar başta olmak üzere sivil halkın gayretleri kitabın ana konusunu oluşturuyor. Çalışmada ayrıca Osmanlıların içine düştüğü bu iktisadi bunalımların dönemin çağdaş toplumlarının yaşadıklarıyla benzerlik ve farklılıklarına da yer veriliyor. Yrd. Doç. Dr. Zafer Karademir Cumhuriyet Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü öğretim üyesi. 
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
 
Alp Türkmenoğlu   
Yemek ve Kültür Dergisi
Sayı 39 / Mart 2015
 
Osmanlı İmparatorluğu’nda darlıklarla ve kıtlıklarla mücadele 
İnsanoğlu dünya üzerinde var olduğundan beri temel sorunu karnını doyurabilmek ve hayatta kalmak olmuştur. Bu sebeple gıda temini tarih boyunca bütün topluluklarda en önemli meseledir. Bu gıda temini sırasında yaşanan aksilikler gıda arzında daralmaya ya da talebi karşılayamamaya sebep olduğunda kıtlıklar baş gösterir. Günümüzde Türkiye anakentlerinde yaşayan insanların büyük bir kısmı açlık veya kıtlık gibi hayatı tehdit eden problemleri çoğunlukla yaşamıyorlar keza köylerde yaşayan insanlar da. Bunda en büyük etken teknolojinin gelişmesi sonucu; iyi veya kötü, sağlıklı veya sağlıksız, bir şekilde, beslenme düzenin sağlanıyor olması ve hayatların idame ettirilebilmesidir. Cumhuriyet tarihinde Türkiye’de geniş çapta etkisi hissedilen kıtlıklar; 1929 yılında dünya ekonomi buhranı sırasında yaşanan kıtlık, ikinci dünya savaşı sebebiyle gıda temininde yaşanan kıtlık ve Kıbrıs çıkarması sonrası Amerika’nın bazı gıda ürünlerine ambargo koymasıyla yaşanan kıtlıklardır. Bugünlerde gıda tüketimindeki en önemli sorunlar ise, vücudun gerekli besinleri alması için yeterli maddi olanağı olmayan insanların sağlıklı beslenememesi ve tüketicilerin bilinçsiz beslenme alışkanlıkları edinmesidir. Fakat yeniçağ döneminde, teknolojinin bu kadar ileri seviyede olmadığı 19. yüzyıla kadar, bu topraklarda insanlar doğal ve beşeri afetler sonucunda değil beslenebilmek, hayatlarını sürdürebilmek için bile herhangi bir gıda maddesi bulamıyor, açlık ve kıtlıkla karşılaşıyorlardı. Bu açlık ve kıtlık süreçleri de toplu ölümlerle sonuçlanıyordu.
Cumhuriyet Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi tarih bölümü öğretim görevlisi yardımcı doçent doktor Zafer Karademir, İmparatorluğun Açlıkla İmtihanı adlı kitabında 1560 ve 1660 yılları arasında Osmanlı İmparatorluğu’nda temel besin maddelerinde yaşanan kıtlıkları neden sonuç ilişkileriyle inceliyor. Yazarın bu tarih aralığını seçmesindeki sebep, 16. yüzyılın ikinci yarısında imparatorlukta ortaya çıkan ekonomik sorunlar ve yaşanan doğal afetlerin kıtlıklara yüksek oranlarda sebep olmasıdır. Bu tarih de Kanuni Sultan Süleyman’ın vefatından sonraki süreçtir. Kitabın ana referans kaynaklarını Başbakanlık Osmanlı arşivi ve Ankara Milli Kütüphanesi Şeriyye Sicilleri (kadı sicilleri) oluşturmaktadır. Bunların yanında konuyla ilgili telhisler (sadrazamın bir sorunu kendi düşünceleriyle birlikte özet olarak yazıp padişaha sunduğu kâğıtlar), münşeat mecmuaları (düzyazı ve mektupların toplandığı dergiler), vakayinameler, kronikler ve edebi eserlerde diğer kaynaklardır. Yazar, en temel ifadesiyle kıtlığı; açlığa sebep olan gıda teminindeki yetersizlik olarak açıklamaktadır, kıtlık krizi ise bu sürecin uzamasıdır. Yaygın olmayan kıtlık hali ise açlıktır ve kıtlıktan farkı ölüm tehlikesinin olmamasıdır. 
Kitabın birinci bölümünde darlık ve kıtlık nedenleri incelenmiş. Açlık, darlık ve kıtlıkların ortaya çıkış sebepleri doğal ve beşeri sebepler yani insan kaynaklı sebepler olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Doğal afetlerin sebep olduğu kıtlıklar her zaman daha şiddetli geçmiştir. Kıtlığa neden olan doğal sebeplerin içerisinde kuraklık, aşırı yağışlar, salgınlar, depremler, meteorolojik olaylar ve çekirge istilaları vardır. Doğal afetler arasında kıtlığa neden olan en önemli olay kuraklıktır. 1550-1870 yılları arasında Osmanlı İmparatorluğu’nun hâkimiyet sürdürdüğü topraklarda küçük buzul çağı diye adlandırılan süreç yaşanmış ve uzun kuraklıklar imparatorluğun geniş sınırları içerisinde kıtlıklara sebep olmuştur. Kuraklık kısa sürede kıtlığa sebebiyet verebiliyordu; su sıkıntıları baş gösteriyor, yağışsız dönem sonrası tarımsal faaliyetler durma noktasına geliyordu. Kuraklık sadece su kıtlığına sebep olmuyor bu dönemlerde dolaylı olarak su değirmenleri de çalışamıyor ve un kıtlığı da ortaya çıkıyordu. Kuraklık kadar aşırı soğuk havalar ve şiddetli yağışlarda kıtlıklara sebep oluyordu. 1500-2000 yılları arasında Avrupa’da yaşanan en soğuk kış mevsimi 16. yüzyılda yaşandığından tarımsal üretim büyük zararlar görmüştür. Şiddetli yağışlar da kuraklık gibi sadece tarımı etkilememiş dolaylı yollardan da kıtlıklara sebep olmuştur. Aşırı yağışlar yüzünde ulaşım yolları kapanmış, gıda nakliyesi ve tedariki sekteye uğramıştır. Sellerde iaşe krizlerine yol açmış ve tarım arazilerinin ciddi zararlar görmesine sebep olmuştur. Doğal afetlerin yanında kıtlığa sebep olan diğer önemli doğal sebep de çekirge istilalarıdır. Çekirgeler kısa sürede topraklara ve tohumlara zarar verdiğinden mahsuller zarar görmüştür.         
Beşeri sebepler arasında ise savaşlar, isyanlar, sürgünler, eşkıya olayları, etnik çatışmalar, devletin yönetim yapısından kaynaklanan hatalar, idari ve mali yolsuzluklar yer almaktadır. Beşeri sebepler arasında kıtlığı tetikleyen en önemli faktör demografik yapıdaki değişimlerdir. 16. yüzyıl süresince Osmanlı İmparatorluğu’nda nüfus önemli oranda artmıştır ve bu artışın büyük bir çoğunluğu belli bölgelerde gerçekleşmiştir. Bu artış arz-talep dengesini bozmuş ve iaşe krizlerine neden olmuştur. Özellikle 1550-1575 yılları arasında tarıma elverişli arazilerin artışı ve nüfusun artışı birbirini dengeleyememiş ve tarım arazileri nüfus artışının altında kalmıştır. Kişi başına düşen toprak oranı azalmıştır böylece kişi başına düşen yıllık buğday miktarı da %50’lere varan düşüşler göstermiştir. Demografik değişimle birlikte eşkıyalık hareketleri de ortaya çıkmaya başlamıştır. Eşkıyaların baskınlarında köyler, şehir dışında bulunan mahalle ve pazarlar ateşe verilmiş bunun sonucunda köyler ve tarım arazileri terk edilmiştir. Tımar ve iltizam sisteminin sarılması da kıtlıklara sebep olmuştur. İnsanoğlunun kıtlığa ve açlığa kendisinin sebebiyet verdiği en önemli faktör ise savaşlardır. Savaşlar iaşe düzeninin bozulmasına sebebiyet vermesinin yanında; ekonominin bozulmasına, nakliyenin zarar görmesine ve çeşitli sorunlara da gebe oluyordu. Kıtlığa sebep olan diğer önemli beşeri sebepler de ihtikâr (karaborsacılık), kaçakçılık, idari hatalar ve suiistimaller, toprak ekimi ve sulanmasındaki sorunlardı. 
Yazar ikinci bölümde darlık ve kıtlıkların oluşum sürecini doğrudan olmasa da dolaylı olarak hızlandıran ve arttıran nedenleri açıklamış. Bunlar salgın hastalıklar, narh ve enflasyon, selemcilik (peşin ödeme), koltukçuluk ve simsarlık, ulaşım ve nakliye zorlukları, toprakların terk edilmesi, aşırı borçlanma ve faizciliktir. Bütün bu etkenler sadece kıtlıklar öncesinde ortaya çıkarak kriz süreçlerini hızlandırmamış, kriz zamanlarında da ortaya çıkarak olumsuzlukların şiddetini arttırmıştır.
Üçüncü bölümde ise darlığı ve kıtlığı yaşanan gıda maddeleri detaylı bir şekilde açıklanmış. Bu gıda maddeleri ise tüketim önemi açısından en önemli görülen buğday ve mamulleri, et ve tuz olarak sınıflandırılmış. Hububat üretimi bütün coğrafyalarda ana besin kaynağını oluşturduğu ve üretimi çoğu toprak koşullarına uyum sağladığı için en önemli gıda kaynağıdır. 16. yüzyılda da Osmanlı İmparatorluğu tarıma bağlı bir ekonomiye sahip olduğu için başta buğday olmak üzere hububat ürünleri beslenmede önemli bir yer tutuyordu. Yukarıda geçen sebeplerden dolayı kıtlık ortay çıktığında buğday darlığı toplumu en çok zora sokan gıda maddelerinin başında geliyordu. Et kıtlığı ise daha çok saray çevresini ve üst sınıfları etkiliyordu. Et darlığının etkilediği diğer önemli grup ise orduydu. İstediği gibi beslenemeyen ordu her zaman huzursuzluk çıkartabilirdi. Yazarın, tuzu bu gıdalar arasına almasının sebebi ise yemeklere tat vermesinden dolayı değil iaşe sisteminde gıda saklama hususunda çok önemli bir yeri olmasından dolayıdır. Tuz darlığı topluluklar için kriz dönemlerine hazırlıksız girmek demektir. 
Dördüncü bölümde darlık ve kıtlıkla hem halkın hem devletin nasıl mücadele edildiği anlatılmış. Bu kriz dönemlerinde alınan önlemler, yapılan hazırlıklar ve mücadeleler açıklanmış. Darlık ve kıtlık dönemlerinde devlet her zaman öncül rol oynamıştır. Ana besin maddeleri ve özellikle darlık yaşanan ürünlerde tek fiyat politikası uygulanmıştır. Miri ambarları da sigorta mahiyetinde kullanılmış ve kıtlık zamanlarında darda olan bölgelere bu ambarlardan malzeme tedarik edilmiştir. İstanbul, Mısır, Diyarbakır ve Bağdat şehirlerinde bulunan ambarlar imparatorluğun öne çıkan ambarlarıdır. Bu ambarlar yetersiz kaldığında ise devlet başka kaynaklardan da faydalanıyor, çalışanlarının özel zahirelerini bile kullanıyordu. Devletin halka diğer bireysel yardımları ise vergilerde indirime ve affa gitmek, tohum yardımında bulunmak ve ithalat serbestliğiydi. Darlık ve kıtlık dönemlerinde devlet bu önlemleri alırken halk da iaşe krizlerinden çıkmak için farklı mücadeleler veriyordu. Yeni topraklar tarıma uygun hale getiriliyor, üretim alanları genişletiliyordu. Bu topraklarda tek çeşit ürün yetiştirilmiyor, tek metanın darlığına düşülmemesi için farklı gıda maddeleri de deneniyor ve tarımı yapılıyordu. Tarım dışı alanlarda da çalışılıyor hatta göç bile ediliyordu.
Çalışmanın sonucu olarak darlık ve kıtlık dönemlerinin devlet idaresini de halkı da önemli ölçüde etkilediği söylenebilir. Özellikle bireysel sarsıntıların etkisi çok etkilidir. Sonu toplu ölümlere kadar giden bu süreçler uzun yıllar boyunca kaçınılmaz olmuştur. Fakat gerek halkın aldığı tedbirler gerek devletin aldığı tedbirler ve imparatorluğun geniş coğrafyası gereği bu kıtlık ve darlık süreçleri dönemin Avrupa’sındaki kadar yıkıcı sonuçlara meal vermemiştir. Bütün bölümlerinde kıtlığa sebep olan her etken ve sonucun birden fazla gerçek örnekle açıklandığı kitap konuya merakı olanlara keyifli bir okuma sunuyor.  
  • Açıklama
    • Zafer Karademir
      373 sayfa
      1.Baskı:Ekim 2014
      2.Baskı: Ekim 2017
      245.₺
      Tarih ve Coğrafya Dizisi 
      ISBN : 978-605-105-134-5
       
      Yeniçağda insanlar pek çok doğal ve beşeri afetle mücadele etmek zorunda kaldı.  Özellikle Akdeniz ve çevresinde yaşanan seller, kuraklıklar ve aşırı soğuklar ile kitlesel savaşlar ülkelerin sosyal ve iktisadi bünyelerinde tamiri zor yaralar açtı. Üç kıtaya yayılan devasa büyüklüğüyle Osmanlı İmparatorluğu da böyle çetin dönemlerden geçti. İmparatorlukta ortaya çıkan ve 16. yüzyılın ikinci yarısı ile 17. yüzyılın ilk yarısını kapsayan ağır bunalımlar sonraki yüzyılların dokusunu etkileyecek derecede ciddi kayıplara neden oldu. Tüm bu gaileler arasında gerek imparatorluk yetkilileri gerekse tebaa sosyal yapının çözülmemesi ve ekonomik istikrarın bozulmaması için ellerinden gelen tüm imkânları kullanarak bu kriz süreçlerini en az hasarla atlatmaya çalıştılar. Neyse ki işlenmemiş büyük arazilerin varlığı, değişen iklimsel veriler ve imparatorluk idarecileriyle halkın ortak çabaları sayesinde, ekonomik ve sosyal bünye büyük sarsıntılar geçirmeden kriz dönemlerinden çıkılabildi. Bu çalışma adı geçen bir asırlık dönemde Osmanlı ülkesinde yaşanan darlık ve kıtlık buhranlarını, sebep ve sonuçlarıyla birlikte incelemeyi amaçlıyor. Kuraklık, sel, çekirge istilası gibi doğal; stokçuluk, kaçakçılık ve savaş gibi beşeri sebepler yüzünden ekonomik krizlere ve ardından açlığa sürüklenen ülkenin, bu şartlardan kurtulmak için yaptığı mücadeleler, merkezi ve yerel idarecilerin harcadığı çabalarla, vakıflar başta olmak üzere sivil halkın gayretleri kitabın ana konusunu oluşturuyor. Çalışmada ayrıca Osmanlıların içine düştüğü bu iktisadi bunalımların dönemin çağdaş toplumlarının yaşadıklarıyla benzerlik ve farklılıklarına da yer veriliyor. Yrd. Doç. Dr. Zafer Karademir Cumhuriyet Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü öğretim üyesi. 
      -------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
       
      Alp Türkmenoğlu   
      Yemek ve Kültür Dergisi
      Sayı 39 / Mart 2015
       
      Osmanlı İmparatorluğu’nda darlıklarla ve kıtlıklarla mücadele 
      İnsanoğlu dünya üzerinde var olduğundan beri temel sorunu karnını doyurabilmek ve hayatta kalmak olmuştur. Bu sebeple gıda temini tarih boyunca bütün topluluklarda en önemli meseledir. Bu gıda temini sırasında yaşanan aksilikler gıda arzında daralmaya ya da talebi karşılayamamaya sebep olduğunda kıtlıklar baş gösterir. Günümüzde Türkiye anakentlerinde yaşayan insanların büyük bir kısmı açlık veya kıtlık gibi hayatı tehdit eden problemleri çoğunlukla yaşamıyorlar keza köylerde yaşayan insanlar da. Bunda en büyük etken teknolojinin gelişmesi sonucu; iyi veya kötü, sağlıklı veya sağlıksız, bir şekilde, beslenme düzenin sağlanıyor olması ve hayatların idame ettirilebilmesidir. Cumhuriyet tarihinde Türkiye’de geniş çapta etkisi hissedilen kıtlıklar; 1929 yılında dünya ekonomi buhranı sırasında yaşanan kıtlık, ikinci dünya savaşı sebebiyle gıda temininde yaşanan kıtlık ve Kıbrıs çıkarması sonrası Amerika’nın bazı gıda ürünlerine ambargo koymasıyla yaşanan kıtlıklardır. Bugünlerde gıda tüketimindeki en önemli sorunlar ise, vücudun gerekli besinleri alması için yeterli maddi olanağı olmayan insanların sağlıklı beslenememesi ve tüketicilerin bilinçsiz beslenme alışkanlıkları edinmesidir. Fakat yeniçağ döneminde, teknolojinin bu kadar ileri seviyede olmadığı 19. yüzyıla kadar, bu topraklarda insanlar doğal ve beşeri afetler sonucunda değil beslenebilmek, hayatlarını sürdürebilmek için bile herhangi bir gıda maddesi bulamıyor, açlık ve kıtlıkla karşılaşıyorlardı. Bu açlık ve kıtlık süreçleri de toplu ölümlerle sonuçlanıyordu.
      Cumhuriyet Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi tarih bölümü öğretim görevlisi yardımcı doçent doktor Zafer Karademir, İmparatorluğun Açlıkla İmtihanı adlı kitabında 1560 ve 1660 yılları arasında Osmanlı İmparatorluğu’nda temel besin maddelerinde yaşanan kıtlıkları neden sonuç ilişkileriyle inceliyor. Yazarın bu tarih aralığını seçmesindeki sebep, 16. yüzyılın ikinci yarısında imparatorlukta ortaya çıkan ekonomik sorunlar ve yaşanan doğal afetlerin kıtlıklara yüksek oranlarda sebep olmasıdır. Bu tarih de Kanuni Sultan Süleyman’ın vefatından sonraki süreçtir. Kitabın ana referans kaynaklarını Başbakanlık Osmanlı arşivi ve Ankara Milli Kütüphanesi Şeriyye Sicilleri (kadı sicilleri) oluşturmaktadır. Bunların yanında konuyla ilgili telhisler (sadrazamın bir sorunu kendi düşünceleriyle birlikte özet olarak yazıp padişaha sunduğu kâğıtlar), münşeat mecmuaları (düzyazı ve mektupların toplandığı dergiler), vakayinameler, kronikler ve edebi eserlerde diğer kaynaklardır. Yazar, en temel ifadesiyle kıtlığı; açlığa sebep olan gıda teminindeki yetersizlik olarak açıklamaktadır, kıtlık krizi ise bu sürecin uzamasıdır. Yaygın olmayan kıtlık hali ise açlıktır ve kıtlıktan farkı ölüm tehlikesinin olmamasıdır. 
      Kitabın birinci bölümünde darlık ve kıtlık nedenleri incelenmiş. Açlık, darlık ve kıtlıkların ortaya çıkış sebepleri doğal ve beşeri sebepler yani insan kaynaklı sebepler olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Doğal afetlerin sebep olduğu kıtlıklar her zaman daha şiddetli geçmiştir. Kıtlığa neden olan doğal sebeplerin içerisinde kuraklık, aşırı yağışlar, salgınlar, depremler, meteorolojik olaylar ve çekirge istilaları vardır. Doğal afetler arasında kıtlığa neden olan en önemli olay kuraklıktır. 1550-1870 yılları arasında Osmanlı İmparatorluğu’nun hâkimiyet sürdürdüğü topraklarda küçük buzul çağı diye adlandırılan süreç yaşanmış ve uzun kuraklıklar imparatorluğun geniş sınırları içerisinde kıtlıklara sebep olmuştur. Kuraklık kısa sürede kıtlığa sebebiyet verebiliyordu; su sıkıntıları baş gösteriyor, yağışsız dönem sonrası tarımsal faaliyetler durma noktasına geliyordu. Kuraklık sadece su kıtlığına sebep olmuyor bu dönemlerde dolaylı olarak su değirmenleri de çalışamıyor ve un kıtlığı da ortaya çıkıyordu. Kuraklık kadar aşırı soğuk havalar ve şiddetli yağışlarda kıtlıklara sebep oluyordu. 1500-2000 yılları arasında Avrupa’da yaşanan en soğuk kış mevsimi 16. yüzyılda yaşandığından tarımsal üretim büyük zararlar görmüştür. Şiddetli yağışlar da kuraklık gibi sadece tarımı etkilememiş dolaylı yollardan da kıtlıklara sebep olmuştur. Aşırı yağışlar yüzünde ulaşım yolları kapanmış, gıda nakliyesi ve tedariki sekteye uğramıştır. Sellerde iaşe krizlerine yol açmış ve tarım arazilerinin ciddi zararlar görmesine sebep olmuştur. Doğal afetlerin yanında kıtlığa sebep olan diğer önemli doğal sebep de çekirge istilalarıdır. Çekirgeler kısa sürede topraklara ve tohumlara zarar verdiğinden mahsuller zarar görmüştür.         
      Beşeri sebepler arasında ise savaşlar, isyanlar, sürgünler, eşkıya olayları, etnik çatışmalar, devletin yönetim yapısından kaynaklanan hatalar, idari ve mali yolsuzluklar yer almaktadır. Beşeri sebepler arasında kıtlığı tetikleyen en önemli faktör demografik yapıdaki değişimlerdir. 16. yüzyıl süresince Osmanlı İmparatorluğu’nda nüfus önemli oranda artmıştır ve bu artışın büyük bir çoğunluğu belli bölgelerde gerçekleşmiştir. Bu artış arz-talep dengesini bozmuş ve iaşe krizlerine neden olmuştur. Özellikle 1550-1575 yılları arasında tarıma elverişli arazilerin artışı ve nüfusun artışı birbirini dengeleyememiş ve tarım arazileri nüfus artışının altında kalmıştır. Kişi başına düşen toprak oranı azalmıştır böylece kişi başına düşen yıllık buğday miktarı da %50’lere varan düşüşler göstermiştir. Demografik değişimle birlikte eşkıyalık hareketleri de ortaya çıkmaya başlamıştır. Eşkıyaların baskınlarında köyler, şehir dışında bulunan mahalle ve pazarlar ateşe verilmiş bunun sonucunda köyler ve tarım arazileri terk edilmiştir. Tımar ve iltizam sisteminin sarılması da kıtlıklara sebep olmuştur. İnsanoğlunun kıtlığa ve açlığa kendisinin sebebiyet verdiği en önemli faktör ise savaşlardır. Savaşlar iaşe düzeninin bozulmasına sebebiyet vermesinin yanında; ekonominin bozulmasına, nakliyenin zarar görmesine ve çeşitli sorunlara da gebe oluyordu. Kıtlığa sebep olan diğer önemli beşeri sebepler de ihtikâr (karaborsacılık), kaçakçılık, idari hatalar ve suiistimaller, toprak ekimi ve sulanmasındaki sorunlardı. 
      Yazar ikinci bölümde darlık ve kıtlıkların oluşum sürecini doğrudan olmasa da dolaylı olarak hızlandıran ve arttıran nedenleri açıklamış. Bunlar salgın hastalıklar, narh ve enflasyon, selemcilik (peşin ödeme), koltukçuluk ve simsarlık, ulaşım ve nakliye zorlukları, toprakların terk edilmesi, aşırı borçlanma ve faizciliktir. Bütün bu etkenler sadece kıtlıklar öncesinde ortaya çıkarak kriz süreçlerini hızlandırmamış, kriz zamanlarında da ortaya çıkarak olumsuzlukların şiddetini arttırmıştır.
      Üçüncü bölümde ise darlığı ve kıtlığı yaşanan gıda maddeleri detaylı bir şekilde açıklanmış. Bu gıda maddeleri ise tüketim önemi açısından en önemli görülen buğday ve mamulleri, et ve tuz olarak sınıflandırılmış. Hububat üretimi bütün coğrafyalarda ana besin kaynağını oluşturduğu ve üretimi çoğu toprak koşullarına uyum sağladığı için en önemli gıda kaynağıdır. 16. yüzyılda da Osmanlı İmparatorluğu tarıma bağlı bir ekonomiye sahip olduğu için başta buğday olmak üzere hububat ürünleri beslenmede önemli bir yer tutuyordu. Yukarıda geçen sebeplerden dolayı kıtlık ortay çıktığında buğday darlığı toplumu en çok zora sokan gıda maddelerinin başında geliyordu. Et kıtlığı ise daha çok saray çevresini ve üst sınıfları etkiliyordu. Et darlığının etkilediği diğer önemli grup ise orduydu. İstediği gibi beslenemeyen ordu her zaman huzursuzluk çıkartabilirdi. Yazarın, tuzu bu gıdalar arasına almasının sebebi ise yemeklere tat vermesinden dolayı değil iaşe sisteminde gıda saklama hususunda çok önemli bir yeri olmasından dolayıdır. Tuz darlığı topluluklar için kriz dönemlerine hazırlıksız girmek demektir. 
      Dördüncü bölümde darlık ve kıtlıkla hem halkın hem devletin nasıl mücadele edildiği anlatılmış. Bu kriz dönemlerinde alınan önlemler, yapılan hazırlıklar ve mücadeleler açıklanmış. Darlık ve kıtlık dönemlerinde devlet her zaman öncül rol oynamıştır. Ana besin maddeleri ve özellikle darlık yaşanan ürünlerde tek fiyat politikası uygulanmıştır. Miri ambarları da sigorta mahiyetinde kullanılmış ve kıtlık zamanlarında darda olan bölgelere bu ambarlardan malzeme tedarik edilmiştir. İstanbul, Mısır, Diyarbakır ve Bağdat şehirlerinde bulunan ambarlar imparatorluğun öne çıkan ambarlarıdır. Bu ambarlar yetersiz kaldığında ise devlet başka kaynaklardan da faydalanıyor, çalışanlarının özel zahirelerini bile kullanıyordu. Devletin halka diğer bireysel yardımları ise vergilerde indirime ve affa gitmek, tohum yardımında bulunmak ve ithalat serbestliğiydi. Darlık ve kıtlık dönemlerinde devlet bu önlemleri alırken halk da iaşe krizlerinden çıkmak için farklı mücadeleler veriyordu. Yeni topraklar tarıma uygun hale getiriliyor, üretim alanları genişletiliyordu. Bu topraklarda tek çeşit ürün yetiştirilmiyor, tek metanın darlığına düşülmemesi için farklı gıda maddeleri de deneniyor ve tarımı yapılıyordu. Tarım dışı alanlarda da çalışılıyor hatta göç bile ediliyordu.
      Çalışmanın sonucu olarak darlık ve kıtlık dönemlerinin devlet idaresini de halkı da önemli ölçüde etkilediği söylenebilir. Özellikle bireysel sarsıntıların etkisi çok etkilidir. Sonu toplu ölümlere kadar giden bu süreçler uzun yıllar boyunca kaçınılmaz olmuştur. Fakat gerek halkın aldığı tedbirler gerek devletin aldığı tedbirler ve imparatorluğun geniş coğrafyası gereği bu kıtlık ve darlık süreçleri dönemin Avrupa’sındaki kadar yıkıcı sonuçlara meal vermemiştir. Bütün bölümlerinde kıtlığa sebep olan her etken ve sonucun birden fazla gerçek örnekle açıklandığı kitap konuya merakı olanlara keyifli bir okuma sunuyor.  
      Stok Kodu
      :
      k-133
Kapat